At Kendini Gökçeada’ya!

Türkiye’nin en büyük adasının tarihi ve doğal güzelliklerini keşfetmeye doyamayacaksınız!

Türkiye’nin en büyük adası Gökçeada, Kuzey Ege’deki coğrafi konumu ve doğal kaynakları ile önemli tarım ve turizm potansiyeline sahip. Türkiye’nin en batı ucunda bulunan adada köyleri dahil olmak üzere yaklaşık 10 bin kişi yaşıyor. Ülkemizin son dönemlerde ilgi çeken turizm noktalarından biri olan Çanakkale’nin ilçesi Gökçeada, Bozcaada’nın hemen arkasından alternatif bir ada gezisi fırsatı sunuyor. Üç gece konaklama yaptığımız Gökçeada’da yemek, ulaşım, konaklama ve gezilecek yerlerden derlediğimiz notlarımızın seyahatiniz öncesi faydalı olacağını umuyoruz.

Gökçeada’nın eski ismi İmroz. Adanın birçok yerinde bu ismi sıklıkla göreceksiniz. İmroz Kurtuluş Savaşı sonrası Lozan Antlaşması ile anavatana katılmış, 1970 yılında ise ismi Gökçeada olarak değiştirilmiş. Burada gezilecek yerler ve plajlar birbirine uzak noktalarda bulunuyor. Ada içi ulaşımda rahat etmeniz için mutlaka bir araç gerekli.

Gökçeada’nın son dönemlerde popüler olmasının arkasında Ata Demirer’in payı var. Bunu ben değil adalılar söylüyor. Özellikle her resmi tatilde yer bulmanın güçleştiği adada, Ata Demirer’in başrolünü üstlendiği Hedefim Sensin isimli film çekilmiş ve ada böylece dikkatleri üstüne çekmiş. Geyikli, Seferihisar, Bozcaada’dan sonra turizm elçisi Ata Demirer’in son keşfi Gökçeada oldu. Aşağıda kısa bir fragmanı var, göz atabilirsiniz.

Sinema demişken merkezde adını Yeşilçam’ı İmroz’a taşıyan Namık Usta’dan alan açıkhava sineması karşınıza çıkacak. İlginizi çekeceğini düşünüyoruz.

Önce kısa notlarla başlayalım:

• Gökçeada’nın lezzetlerini tatmalısınız. Turistik bir köy hüviyetine dönen Tepeköy, Zeytinliköy ve Bademli’de leziz Rum muhallebilerini tadın, ada kurabiyeleri ile dondurmalarını deneyin. Tavernalarını görün ve en gözde lezzeti oğlak tandırdan yiyin.

• Ada sahillerini keşfe çıkın. Türkiye’nin en batısındaki kara toprağı ve kumlu plajı “gizli liman”, Uğurlu Limanı, Laz Koyu, Kefalos, İncekum, Kite, Altınkum, Yıldız Koy. Türkiye’nin ilk sualtı milli parkında Gökçeada Dalış Merkezi’nden ders alın. Alamasanız da bir kerelik keşif dalışı yapabilirsiniz. Adada sörf yapmak da mümkün. Kefalos Plajı’nda sörf ve uçurtma sörfü (kiteboard) deneyimi yaşayabilirsiniz.

• Güneşi Kaleköy’de batırın. Adanın en güzel gün batımı noktası olan Kaleköy en eski yerleşim birimlerinin başını çekiyor. İster meşhur restoran İmroz Restoran’da bir masa ayırtın, ister kaleden limana karşı gün batımında sandalyelerinize kurulun.

• Gün battıktan sonra ada akşamlarının tadı Rum tavernalarında çıkıyor. Kaleköy’de Eleni ve köylerdeki tavernalardaki mekanlarda kendinizi sirtaki yaparken veya eğlenen insanları seyrederken bulmanız olası.

• Adanın geçmişine ait bilgiler Gökçeada Kent Müzesi’nde. Zeytincilik ve Zeytinyağı Müzesi ise geleneksel yöntemler ile yapılan üretim tekniklerinin sergilendiği bir müze. Mutlaka bu adadaki organik ürünlere göz atın. Gökçeada tam bir organik tarım cenneti. Ada lezzetlerini ve ürünlerini yanınızda götürmeyi de unutmayın. Reçel, zeytinyağı, kurabiye ve adaya özgü formülü ile yapılan Balomeni isimli bakım kremi en bilindik ürünler.

• Bu arada eğer ziyaretiniz 15 Ağustos tarihine denk gelirse Tepeköy’de Meryem Ana Şenliklerine katılın.

Gökçeada cittaslow yani sakin şehirlerin bir temsilcisi. 2011 yılı Haziran ayında aldığı sakin şehir ünvanı ile dünyanın ilk ve tek adası oldu. Homeros’un İlyada destanında deniz tanrısı Poseidon’un adası olarak isimlenen Gökçeada, bu akıma uygun yöresel yemekleri deniz kestanesi, bamyalı levrek, ebegümeci, ıspanaklı kalamar ve ada salatası ile adım atmış. Türkiye’nin ilk sualtı altı milli parkı ünvanını da elinde bulunduran Gökçeada’da yunuslar ve foklar gözlenebiliyor.

Gökçeada’da kahvaltı, ara öğün, öğle ve akşam yemekleri için birçok seçeneğiniz olacak. Hepsini denemek mümkün olmadı ama biz ne yaptık ile başlayıp nerede ne yenir sorularını aşağıdaki şekilde cevaplıyoruz.

Mustafa’nın Kayfesi, adada kahvaltı denilince akla gelen ilk isimlerden biri. Kaleköy içinde büyük bir çınar ağacının altında hizmet veriyor. Yüksek bir noktada olmasından dolayı tepelerden Bademli köylerini gören bir manzarası var. Uyarmak gerek mekanın müşterisi çok olduğu için buraya erken saatlerde gelmeye çalışın. Yine aynı köy içinde Salih’in Yeri ve Yörük Çadırı alternatif için tercih edilebilir. Diğer seçenekler ise; Tepeköy’de Kardeliz ve Yanık Kaşık; Zeytinli’de Lezize, Biyem; merkezde Şahika, Polen, Balbadem.

Ada denilince akla gelen ilk yemek ise oğlak tandır. Et ile aram iyi olmamasına rağmen Merkez Lokantası’nda bu lezzeti denedim. Benim bile hoşuma gitti ise sizin alacağınız lezzeti tahmin edemiyorum. Merkez Lokantası tam bir esnaf lokantası. Çorbaları, köfteleri harikaydı.

Gökçeada merkeze gelmişken aklınıza büyük bir alan gelmesin. Baştan sona yürümeniz bir saati geçmez. Buradaki yeme içme mekanları belediyenin olduğu meydanda ve Kadri Üçok sokağında toplanmış. Kokina, Avlu gibi meyhanelerin yanı sıra, kafeler, hediyelik eşya dükkanları, tatlı ve dondurma dükkanları bulunuyor.

Sadece Gökçeada’da değil, herhangi bir adada balık yemek bir ritüel. Biz bu ritüeli merkezdeki İmroz Midyecisi’nde yaptık. Sandalyeleri mavi, akşamları canlı müzik olan, midye ve kokoreçin yanı sıra balık çeşitlerini de servis eden bir işletme burası. Balıkların günlük ve taze geldiği işletmede biz sardalya yedik. Leziz ve keyifli olduğunu söyleyebiliriz.

Gökçeada’daki son günümüzde ise meydanda bulunan Gül Hanım Mantı ve Ev Yemekleri isimli mekanda mantı yedik. Alternatif olarak düşünebilirsiniz.

Gelelim merkez dışındaki seçeneklere. Burada 2 seçeneğiniz var, Kaleköy Liman veya Rum köyleri. Adada sınırlı zamanınız varsa akşam yemeği ve keyfi için Kaleköy’ü tercih etmelisiniz. Liman boyunca sıralanan Eleni, Helen, Mecnun, Karadut, Patika isimli mekanların akşamları masaları doluyor ve keyifli müzikler eşliğinde ortam şenleniyor. Biraz daha yukarı çıkarsanız adanın en ünlü mekanı Poseidon’da bir masaya kurulup günü batırabilirsiniz. Bu arada gün batımı keyfi için adada öne çıkan balık restoranı arıyorsanız yeriniz burası olmalı. Karşınıza sinarit sarma, lagos lokma, balık iskender çıkarsa masanıza rahatlıkla sipariş edebilirsiniz.

Bademli, Gökçeada merkez ve Kaleköy arasında rakımı yüksek bir noktada bulunuyor. Burada konaklama yapılabileceği gibi yeme-içme konusunda da tercih edebilirsiniz. Özellikle gün batımı konseptine hitap eden Günbatımı Dimitri isimli restoranlarda Kaleköy manzarasına karşı keyifli bir yemek tercih edebilirsiniz. Bademli sokaklarında gezinirken sevimli bir kafe göreceksiniz, Filos. Soluklanmak için mutlaka oturun. Kahve ve tatlı ikilisi için güzel bir seçenek. Hayatımda ilk kez kavunlu kahveyi burada içtim.

Adanın en renkli köylerinden biri olarak nitelendirebileceğimiz Zeytinli, taş evleri ve renkli kafeleri ile ön plana çıkıyor. Rum tatlılarını tadabileceğiniz Nastos, Mina, Mylos ön plana çıkarken köyün en önemli siması ise Barba Hristo. Ancak ziyaret ettiğimiz tarihlerde pandemi nedeni ile kapalıydı. Bu güzel köyde Nastos’ta kahve ve tatlı keyfi yapabilirsiniz. Rum frappe, sakızlı muhallebi, dondurma, panna cotta, lokma, krem karamel, Selanik tatlısı ile magnolia tercih edilebilir. Köyde taş dibekte dövülen dibek kahvesini tadın.

Tepeköy’deki akşamları farklı kılan tavernaların size kendinizi Türkiye dışında hissettireceğine eminim. Özellikle Tepeköy’de mavi ve beyaz renkli evler, temiz sokaklar ve Rumca diyaloglar bana kendini yabancı bir ülkede hissettirdi. Köyün kahvesinde bulabileceğiniz Galaktoboureko, köye özgü bir tatlı olarak öne çıkıyor. Köy yaz kış en çok Rum vatandaşının kaldığı bir köy olarak biliniyor. Köy kahvesi de sürekli açık. Köyde akşam tavernasına kalırsanız köy meydanında sıralı Meraklis ve Angelikis tam bir festival alanına dönerken, Barba Yorgo‘nun tavernası da köy girişinde misafirlerini bekliyor.

Eğer bir ada turu içindeyseniz mutlaka adanın en büyük köyü Dereköy’ü görmelisiniz. Bu köy esasen terkedilmiş, içinde serbestçe dolaşan keçileri bulabilirsiniz. Son dönemde köye yerleşimler başlamış fakat eski günlerinden uzakta. Köyde Kalyopi isimli köy evi / kafe bulunuyor.

Tatlı demişken en güzelini son sakladım. Merkezde Rum muhallebilerini bulacağanız mekanın adı Mina. Zeytinliköy’de merkezi bulunan mekanın efsane tatlılarını merkezdeki şubesinde de tadabilirsiniz.

Tabii adanın en güzide lezzeti kurabiyeleri. Bunu tadabileceğiniz adres ise merkez meydanda bulunan Efibadem Meydani Pastanesi. Kurabiyeleri, dondurmaları ve tatlıları enfes. Mutlaka tadın ve adadan ayrılırken yanınızda götüreceğiniz yöresel tatlar edinin. Efibadem’in internet sitesi sayesinde ada lezeetlerini evinize sipariş edebilirsiniz. Bademli kurabiye, reçeller, zeytin ve zeytinyağı ile adaya özgü formülü ile balomeni krem en çok satılan ürünler arasında.

Gökçeada’da gezilecek yerleri sıralamadan evvel adadaki görülecek yerlerin birbirlerine çok yakın olmadığını ada içi ulaşım için mutlaka bir araç gerektiğini tekrar belirtmek isterim. Çok fazla otopark sıkıntısı çekmeyeceğinizi söyleyebilirim fakat merkezde ve köy içinde araba ile dolaşmanın biraz güç olduğunu da belirteyim.

Gökçeada Ege Denizi üzerinde bir ada ve ziyaret zamanları bahar ve yaz ayları. Adaya kim gelirse mutlaka bir denize uğrayacaktır. Buradan hareketle en çok ziyaret edilen plajları açıklayalım.

Kuzu Limanı Plajı Gökçeada feribotlarının yanaştığı liman ve bulunduğu plajın adı. Açıkçası harika bir plaj olduğunu söyleyemeyiz. Zaten geri kalan yerleri görünce burada denize girmeye gerek görmeyeceksiniz.

Kaleköy’ün batısında, Yeni Bademli Köyü’ne uzanan yolu ile bağlanan Yıldız Koyu Plajı adanın kuzeyine bakıyor. Gökçeada Deniz Parkı olarak adlanan plajın diğer ünlü bir yönü ise kıyıya uzanan teknotik kayalara sahip olması. Koyun hemen yanında ise Köy Kamping isimli bir işletme bulunuyor. Plajı taşlık ve çakıllı.

Adanın en batısında ve Türkiye’nin sahip olduğu en batıdaki topraklar olan Gizli Liman son zamanlarda gördüğüm kumu bol ve yüzmesi keyifli bir plaj olarak hafızama kazındı. Ulaşımı nisbeten daha kolay ve otopark sıkıntısı olmayan Gizli Liman’da daha çok vakit geçirebileceğinizi düşünüyorum. Yol üstünde serbest dolaşarak sizi izleyen keçilere el sallayın.

Uğurlu Köyü’nden denize doğru ilerlediğinizde karşınıza çıkan ilk plaj Uğurlu Plajı. Kuzeye doğru devam ederseniz yolunuz yukarıdaki Gizli Liman’a gider.

Herhangi bir işletmenin olmadığı bakir koylardan biri olan Laz Koyu ulaşım güçlüğü nedeniyle keyif alamadığımız bir lokasyon oldu. Yollarının kötü ve otopark sıkıntısının olduğu plaj adanın en çok tercih edilen plajlarından bir tanesi. Maalesef kalabalığın verdiği etki olsa gerek etrafa çok sayıda saçılmış ambalaj atığı vardı. İsmi neden Laz Koyu ondan bahsedelim; 1960’lı yıllarda Gökçeada’ya yerleşen Trabzonlu ailelerin yer aldığı Şahinkaya Köyü buranın kuzeyinde yer alıyor.

Bizim görmediğimiz noktalarda ise Adalet Bakanlığı’nın dinlenme tesislerinin bulunduğu ve güzel kumlara sahip Yuvalı Plajı, adanın Güney yönüne bakan Kapıkaya, sörf severlerin tercihi ve eğitim kamplarının bulunduğu Aydıncık ve Kefalos plajları, Tuz gölü’nün batısındaki İncekum, uçurtma sörfü sevenlerin tercih ettiği kite beach adanın diğer birbirinden güzel plajları. Denize girmek için neden aramanıza gerek yok.

Adanın en eski yerleşim biriminin bulunduğu yer olan ve ismini kale kalıntılarının bulunduğu kaleden alan Kaleköy; taş sokakları, kiliseleri ve evleri ile gezilecek yerlerin başında geliyor. Birçok konaklama merkezinin de bulunduğu yerde yeme – içme notlarında bahsettiğimiz kahvaltı, taverna ve gün batımı seyri için gelebilirsiniz.

Eski Bademli Köyü merkez ile Kaleköy arasında yüksek rakımlı bir noktada bulunuyor. Ancak araç ile ulaşılabilen köyde fantastik bir keşfe hazırlanabilirsiniz. Köyün girişinde aracınızı park edin, köy içine araç ile giriş yapmayın. Çünkü köy sokakları aracınızla hareket etmek için oldukça dar. Köyde Kimisis isimli bir kilise ve köy etrafında üçtarihi manastırın kalıntıları bulunuyor. Ayrıca eski Bademli Çamaşırhanesi adada bulunan tarihi bir unsur olarak göze çarpıyor. Köy girişinde bulunan Günbatımı ve Dimitri isimli restoranlar Semadirek adası manzaralı bir şeyler yemek için uygun mekanlar. Köyün Rumca adı Gliki ve “tatlı” manasına geliyor. Renkli evleri, taş sokakları fotoğraflamayı unutmayın. Filos isimli kahvede tatlınızı ve kahvenizi sipariş verin. Eski Bademli Dükkanı’nda ise hediyelik eşyalara göz atın. Köye gitmişken Gökhan’ın Bal Çiftliği’ne de uğrayıp, arıların dünyasıyla ilgili bilgi öğrenebilir adanın organik balının tadına bakabilirsiniz.

Gökçeada merkezden batıya doğru ilerlediğinizde sağ tarafınızda tepede kalan köy Tepeköy (Agridia). Kalabalık Rum nüfusunun yaşadığı köy meydanında kurulu Angelikis ve Meraklis ile köyün girişindeki Baba Yorgo tavernaları köyün eğlence seviyesinin yükseldiği renkli yerler. Dar sokakları, beyaz ve mavi boyalı evlerinden sarkan çiçekler ile keyifli bir yürüyüş ve fotoğraf mekanı olarak nitelendirebilir. Tepeköy’den dönüşte Çınaraltı denen bir bölge daha var. yazın sıcağında püfür püfür esen rüzgarına karşı bir bardak çay içmek için harika bir yer, mutlaka zaman ayırın.

Adı her ne kadar Zeytinliköy olsa da bu köy adanın en tatlı köyü olabilir. Köyün renkli günlerine dönüşünü Barba Hristo’nun yaptığını öğreniyoruz. Bu güzide kişinin köyde aynı isimde bir de tatlıcı dükkanı bulunuyor. Bu sene pandami nedeni ile açılmamış olsa da bu köyün tatlarını görmeden dönmeniz manasına gelmez. Zeytinliköy’de üç kilise ve köy dışında üç tarihi manastır bulunuyor. Köyü ziyaret ettiğinizde köy girişindeki Aya Yorgi Kilisesi ve yanındaki köy ilkokulu dikkatinizi çekecek. Zeytinliköy ayrıca 300 milyon Ortodoks Hıristiyan’ın ruhani lideri olan 1. Bartholomeos’un 1940 yılında doğduğu köy. Adada irili ufaklı kiliseler ile beraber 360 adet şapelin varlığından söz ediliyor.

Dereköy zamanında sadece Gökçeada’nın değil, Türkiye’nin en fazla nüfusa sahip olan köyüymüş. Lozan’da Türkiye’ye bırakılan adada şartlardan birisi bölgede yaşayan Rumların özerkliğine karışılmamasıymış. 1927’de çıkarılan kanun ile Rum okulları devlete bağlanmış, Rumların mal almalarına yasaklar getirilmiş, ardından adaya gönderilmek istenen Türk yerleşimciler ile huzursuzluk artmış. Olayların üzerine Rumlar adayı terk etmeye başlamışlar. 1970 yılına adanın ismi Gökçeada olarak değiştirilmiş. Buradaki gerilimin sadece tek taraflı olmadığını bilmek gerek, Yunan tarafında Batı Trakya Türklerine karşı da benzer zorlayıcı tutumlar yapıldığı bilinir. Gökçeada’dan bu nedenlerden dolayı uzaklaşan Rumlar, son dönemlerde diğer köylere dönmeye başlamışlarsa da Dereköy bunların dışında kalmış. Bir zamanlar Türkiye’nin en büyük köyü olan Dereköy şimdilerde çok az insanın yaşadığı terk edilmiş bir köy. Şahinkaya isimli köy ise 1960’lı yıllarda Trabzon Şahinkaya köyünden 61 ailenin yerleşmesi ile oluşturulmuş. Dereköy için son cümleyi yukarıda bahsettiğim bu üzücü olaylardan sonra Kalyopi isimli köy evinin önünde tahtada yazan günün sözü ile bitireyim: “Hayat fırtınanın geçmesini beklemek değil, yağmurda dans etmeyi öğrenmektir.”

Gökçeada’da Dereköy’den kuzeye doğru yöneldiğinizde karşınıza iki tane şelale çıkacak. Marmaros isimli şelaleler yazın suyu azalsa da, adadaki zamanınıza göre görülmeye değer. Denize döküldüğü yerde ise aynı isimli taşlık bir plaj bulunuyor.

Şiddetli rüzgarlar sonucu yığılan kum seddinin deniz ve yağmur suları ile dolması ile oluşan Tuz Gölü adanın Güneydoğusu’nda Aydıncık mevkinde, Aydıncık plajının yakınında bulunuyor. Yaz aylarında suları çekilen gölün tabanında kuvars, kükürt, sodyum,karbonat sülfat gibi kimyasal bileşenler birikiyor. Burada ziyaretçiler üstlerine sürdükleri çamurun bedene iyi geldiğini düşünüyor.

Adanın merkezinde yer alan Gökçeada Kent Müzesi, ada tarihi ve kültürü ile bilgi almak isteyenlerin mutlaka uğrayacağı bir nokta. Adada yaşayanlardan toplanan eski fotoğraflar ve eşyaların oluşturduğu koleksiyon görülmeye değer.

Adadan dönerken merkezde Kadri Üçok Caddesi’nde hediyelik eşya satan birçok dükkan göreceksiniz. Evinizi süsleyecek objelerden edinmeyi unutmayın. Biz taş boyamaları sevmiştik. Ayrıca ada lezzetlerini bulabileceğiniz Meydani Pastanesi’nden reçel, zeytinyağı ve sabuna kadar en önemlisi de bademli kurabiye almayı unutmayın.

Aşağıda Gökçeada’da çektiğim fotoğraf ve videolardan oluşan kısa bir video var. Keyifli seyirler!

Yazar: Cengiz Selçuk

www.cengizselcuk.com


Önerilen yazılar