Napoli; Floransa, Milano ya da Roma gibi gözünüze zorla sokulan İtalyan şehirlerinden değil. Kaldı ki iddiasızlığı ve umarsızlığı, onu son derece özel kılan özelliklerinin başında geliyor.
Napoli, neredeyse her biri birer ‘Citta Slow’ adayı, daima kendi ritminde akan diğer İtalyan şehir veya kasabaları gibi sakin ve zamanın ağır aksak ilerlediği bir deneyim sunmaz. Aksine haftanın neredeyse her gününde ve saatinde, İtalyan aksanının tüm baskın ve hareketli vurgularını yansıtan bir hızda akan günlük hayatın içine dahil oluverirsiniz.
Napoli’nin kendisini anlatmaya ya da sizin gönlünüzü hoş tutmaya sabrı yoktur. Olduğu gibidir; zaten bir hayli yorgundur ve beğenilmeyi, hele takdir edilmeyi hiç mi hiç beklemez. İltifat etseniz kayıtsız kalır, sevmeseniz umursamaz, hayran kalsanız fark etmez. Tüm bu umarsızlıklarını bir kenara bırakırsak, diğer yandan her gittiğinizde kaldığınız yerden devam ettiğiniz bir arkadaşınızın samimiyetini taşır.
Yüzyıllar boyunca şehre hareket katmış olan Napoli limanının canlılığı, oradan hemen bir taş atım ötede yer alan Capri, Ischia gibi rüya adalara kısacık bir zaman diliminde ulaşabilecek olduğunuzu bilmek için bile Napoli’ye gitmeye değer. Harika bir haftasonu için hemen bir saat mesafede yer alan Sorrento, romantik Positano ve her dönemeçte nefes kesici manzaralarıyla aklınızı başınızdan almaya aday Amalfi kıyılarıyla Napoli, diğer şehirlere bu özellikleriyle uzaktan hava atar. Onun umarsızlığı biraz da bu kendine güveninden kaynaklanır.
Muhteşem Vezüv Dağı’na ve onun görkemine her defasında bakıp kalırsınız, Pompei ve Herculaneum’da zamanın donup kalmış izleri aklınızdan hiç çıkmaz, dantel gibi işlenmiş muhteşem kıyılar, yediğiniz sulu ve lezzetli mozzarellalar, gerçek İtalyan pizzalarının kıvamı ve sokakların atmosferik havası kendini unutturmaz. Tekrar gitmek isteyeceğiniz, her defasında aynı İstanbul’da olduğu gibi, sizi yeni deneyimlerin beklediği şehirlerdendir Napoli.
Benim için ise Napoli, Piazza Trieste’de konumlanan Gambrinus’ta sert bir kahveyle başlıyor. Gambrinus, şehrin medarı iftarı pastanelerinden. Daima kalabalık, hareketli… Üstelik burası şehirle haşır neşir olmak için de iyi bir başlangıç. İtalyanlar gibi barda, ayakta içtiğim espresso’dan sonra, hemen yan kapıdan çıktığım sokakta nefis bademli ‘tarallini’lerden bir kağıda sardırıp, Via Toledo boyunca bu nefis lezzet damağımda kendine yer bulurken yürüyorum. Sağ tarafta kolaylıkla Milano’da olduğum hissine kapılmama sebep olan Galleria Umberto’nun görkemli tavanını görüyorum. Zamanın sıkı ‘eşlikçisi’ Spanish Quarter (İspanyol Mahallesi), binalar arasında gerilen iplerden sarkan çamaşırlarıyla, caddenin sol tarafında kalan dar ve uzun sokaklarıyla bir görünüp bir kayboluyor. Apartmanlardan sadece çamaşırlar sarkmıyor, sarkan sepetleri görürseniz şaşırmayın. Bizde neredeyse yok olan bu alışkanlık Napoli’de devam ediyor.
Bu arada Spanish Quarter’ın ‘çılgın’ bir restoranı var. ‘Da Nennella’, Napolili bir ailenin mutfaktaki hallerine tanıklık etmek isteyenleri tatmin edici nitelikte. Bağırış çağırış servis yapan, müşteriyle şakalaşan garsonlar, esprilerin hedefi olmak ya da bu ‘teatral’ ortamın içinde bulunmak için bu adresi bulan turistler, cezbedici esnaf lokantası fiyatından dolayı şehrin yerlileri, herkes burada… Kapının üzerinden sarkan sepete bahşiş atarsanız, asıl kıyamet o zaman kopuyor. Salaş ortamın en sıra dışı ve tuhaf detayıysa, klozet şeklindeki bir kabın içinde gelen meyveler. Restoranın hikayesi de bir o kadar ilginç. İkinci Dünya Savaşı’nda bu dükkanda askerlere dağıtmak için yemek yapan büyükannelerinin geleneğini artık ucuz, lezzetli yemekler yaparak torunları sürdürüyor. Müşteriler azalınca aşçının mutfaktan taşan İtalyanca şarkılarına denk gelirseniz, Da Nennella deneyiminiz de tamamlanmış demektir.
Via Toledo, alışveriş odaklı bir cadde. Yüzlerinde, şehrin genelinde en fazla hissedilen duygu olan ‘yaşanmışlığa’ dair izler taşıyan binalar bulunuyor olsa da butiklerin ve mağazaların sayıca fazla olması, yaşanmışlığı bir nebze gölgede bırakıyor. Bunun için Centro Storico’ya (Tarihi Bölge) doğru yönümü değiştiriyorum. Centro Storico’daki meydanda, karşılıklı iki heybetli kilise karşılıyor beni. Bu büyük meydanın aniden darlaşan sokaklarında, cüsseli yapılarına rağmen birbirine oldukça yakın konumlanan binaların üzerimde yarattığı his, görmüş geçirmişlik.
Centro Storico’nun ister istemez turistik bir tarafı da var elbette, hediyelik eşya satan dükkanların kuşattığı bir caddede yürüyor olsam da görkemli kapıları açık olan binaların avlularına bakmak için sık sık duruyorum. Bu arada bu kapılar her zaman açık değil. Denk gelirseniz, içeriye göz atmakta fayda var.Daha ‘derin’ bir Napoli keşfi için diğer sokakta bulunan Napoli Sotterranea’ya (yeraltı şehri) dönüyorum. Şehir altında yer alan bu şehir, daha önce Napoli’de yaşanmış hayatlara yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Nemli ve karanlık yeraltı şehrinden çıkışta ödülüm, Matteo’da kızarmış pizza. ‘Pizzanın anavatanı’nda nefis Napolitan pizzalara alternatif olarak bir de bu lezzeti denemek gerekiyor. Yine de bu keşif sonrası, tercihim klasik Napolitan pizzalardan yana olacak. Bu arada Napoli’de nefis bir dernek var: ‘Gerçek Pizza Derneği’. Çizgi film tadında, gülümseten bir isme sahip bu derneğin dünya çapında sertifika verdiği 500’den fazla restoran bulunuyor. Dernek üyeleri dünyadaki restoranların ‘gerçek’ Napoli pizzası yapıp yapmadıklarını denetlemek için yılda iki defa kontrole gidiyor ki bu ülke, Napoli’den binlerce kilometre ötedeki Brezilya bile olsa. Napolitan pizzanın orijinal yapımından ve malzemelerinden asla ödün vermeyen dernek, bu restoranlar olması gereken standardın altına düşmüşse, sertifikayı geri alma hakkına sahip. Napoli’de ‘gerçek’ Napolitan pizzanın doğduğu pizza fırınlarının peşine düşmek için üç, dört saatinizi bu lezzet ve bilgi dolu tura ayırabilir, Gianluca ile keyifli bir sohbet eşliğinde, turistik pizzacılar yerine, ‘gerçek’ pizzacıları turlayabilirsiniz. (www.pizzanapoletana.org)
Burada kaldığınız sürece şehri daima uzaktan süzen Vezüv’le sık sık göz göze geliyorsunuz; ancak Napoli’nin dolambaçlı yollarından tepelere çıktıkça, Vezüv’ün heybetli haline bir defa daha hayran kalıyor, tarihin en büyük volkanik patlamalarından birinin yaşandığı bu dağın eteklerinde yaşayan ‘çılgın’ Napolitanlara şaşırıyorsunuz.
Yazı: Seçil Sağlam