Bol ödüllü bir romandan uyarlanan Normal People dizisi, son günlerde herkesin favorisi.
“Normal İnsanlar” dünyanın hemen her ülkesinde epey büyük ilgi çeken bir Sally Rooney romanı. Ülkemizde de geniş bir okuyucu kitlesine sahip bu kitap pek çok ülkede “çok satanlar” listesine girdi ve birçok ödül de aldı. Hulu ve BBC de bu popülariteyi ekrana taşımakta hiç gecikmeden Normal People’ı 12 bölümlük bir mini dizi olarak yayınladı.
Can Yayınları’ndan çıkan romanın konusu kısaca şöyle; Connell ve Marianne, İrlanda’nın küçük bir şehrinde yaşayan, aynı okula giden iki genç. Connell okulun en popüler ve başarılı öğrencilerindenken Marianne içe dönük, sevilmeyen, hatta dışlanan bir tip. İkili bir gün sohbet etmeye başlar ve bu sohbet giderek uzar, ikisinin de hayatını değiştirecek bir ilişkiye dönüşür. Normal İnsanlar arkadaşlık, karşılıklı çekim ve aşk üzerine bir roman. Sally Rooney lise yıllarından üniversiteye uzanan bir ilişkinin kaydını tutuyor; toplumda yer edinme ve özgürleşme mücadelesi veren, birbirlerinden asla ayrı kalamayan, ancak sevmek için de çetin sınavlar vermek zorunda kalan iki gencin hikayesiyle bir kuşağı temsil ediyor.
Gelelim Hulu & BBC ortak yapımı Normal People dizisine;
· Dizi 30 dakikalık bölümler halinde, 29 Nisan 2020 tarihinde Hulu Online ve BBC’de tüm bölümleri ile yayınlandı (Bir dizide en sevdiğimiz şeydir!)
· Başrollerde ise ‘no name’ olarak da lanse edilebilecek olan iki genç isim var: Daisy Edgar-Jones ve Paul Mescal. Her ikisi de dizi yayınlanır yayınlanmaz büyük bir etki yarattı bile.
· Dizinin ilk 6 bölümünün yönetmeliğini Room filminin heyecan verici rejisörü Lenny Abrahamson üstlenirken, diğer bölümler ise Hettie Macdonald tarafından çekldi.
· Kitabın yazarı Sally Rooney’e senaryoda yardım edecek isim ise Succession senaristlerinden Alice Birch oldu ki bu, Sally Rooney’nin bu hususta ilk ve tek tercihi idi.
Romandan farklı olarak;
· Sally Rooney’nin romanı kronolojik ilerleyen formda değil. Dizi ise bunun tam aksine kronolojik. Yaşanan olaylar romanda, ayrı ayrı yıllarda, lineer olmayan bir zaman anlatımı kullanılarak sunuluyor. Yönetmen Lenny Abrahamson romanın bu tarzını dizi içinde korumak istediklerini fakat anlaşılabilir bir hikaye anlatımı olması açısından romanın tam aksine, düzenli bir zaman dilimi kullanımı tercih ettiklerini belirtmiş.
· Sally Rooney’nin romanında Connell ve Marianne’in lisede bulundukları anlara pek değinilmiyor. Bunun yerine ikilinin gizli kaçamakları ve kendi aralarında okuldaki kişilerle ilgili yaptıkları küçük tatlı dedikoduları okuyoruz. Fakat durum dizide bu şekilde değil. İlk 2 bölümün tamamı neredeyse okul koridorlarında geçiyor. Burada bir çok yan oyuncuyu da hikayeye dahil ediyorlar.
· Romanda oldukça kilit bir durumda olan Marianne’in babası dizide pek sözü edilen bir karakter değil. Oysa baba figürü ailede şiddeti başlatan ana unsur. Marianne ve annesi, babası tarafından sıklıkla şiddete maruz kalmış durumda. Dizide ise babanın yerini abi figürü Alan almış durumda.
· Öte yandan romanda Marianne’in annesi de kızına karşı çok daha acımasız. Dizide ise Marianne ile annesi arasındaki sorunlar, annesinin abisi Alan’a karşı kayıtsızlığı olarak ortaya çıkıyor. Ayrıca kitapta Alan dizidekinden daha fazla sert ve tacizci.
· Sally Rooney, romanda karakterlerin iç sesine yönelik çok fazla diyalog yazmış bir yazar. Bu diyalogların diziye aktarımı ise hem Connell hem de Marianne’in iç seslerinin dış seslerine dönüşmesi şeklinde olmuş. Karakterler dizi uyarlamasında daha fazla konuşkan, daha fazla hesap soran ve daha fazla meraklı durumdalar. Buna karşılık sırıtan tek bir oyunculuk anı dahi yok.
· Dizi ve romanın sonu büyük ölçüde aynı. Fakat Connell New York’a gidiyor mu gitmiyor mu romanda tamamen muğlak kalan bir detayken dizi uyarlamasında bu durum net (Spoiler vermiyoruz!). Marianne Connell’ın New York’a gitmesi ile ilgili yorumunu bildirdikten sonra Connell net bir eylem içinde oluyor. Son burda muğlak değil.
Mesafeler, sınıf ayrılıkları, tercihler ve hayatlarındaki kişiler bu iki aşığı sürekli kendilerinden farklı bireylere dönüştürüp duruyor. Birbirlerine karşı koyamayan ve aşktan öte hisler besleyen bu karakterlere karşı derin bir hüzün ve acıma hissi besliyorsunuz. Karakterlerimiz bize gösteriyor ki kainatta aşktan daha büyük güçler de var. Ve bu güçler bizi bir zamandan diğerine; bir şehirden bir başkasına savurup duruyor. Karşı koyamıyoruz. Yaşam oldukça kalp kırıcı ve engebeli bir yol. Bu yolla zıtlaşmayıp yolda olmaya devam etmenin dizisi Normal People. Hayatın çıkardığı zorluklar süredursun, bir müzede yan yana bir tabloya bakmak, yaşanılan ilişkinin tartışıldığı bir diyalog ortasında yenilen dondurmayı boş paketinin üzerine bırakmak, izlenilen maçın ikinci yarısını takmamak, duyguların kontrol edilemediği noktada bardağın ellerin arasından kayıp gitmesi gibi bir dizi bu.
Son olarak uzun süredir bu denli estetize edilmiş cinsellik içeren sahneler izlememiştim. Bunda sadece bu bölümler için tutulmuş olan oyuncu koçlarının da önemi büyük. Burda cinsellik ilişkinin bir parçası değil adeta yansıması. İzleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Hayatta yolculuklar hep devam. Uzun uzun durup dinlenmek falan da yok. Eğer durup zaman kaybedersen kaybeden olmaya da mahkumsun diyor bu dizi. Dizi bitiyor, fakat herkesin hayat yürüyüşü devam.