Mental Güç

Mental gücümüz en az fiziksel gücümüz kadar önemli. Kendi kendinizi motive etme yeteneğini nasıl kazanacağınızın cevabı ise yazımızda.

Günümüzde iyi bir şirkette işe girmek isteyen herkes birçok testten geçiyor. Hatta “Yeter canım sanki NASA’ya gireceğiz…” diyerek görüşmeleri sonlandıranlar da yok değil. Oysa yeterlilik göstergesi olarak “mental dayanıklılık ve güç” şirketlerin kriterleri arasına girdi bile. Herkesin dilinde “self motivated” tanımı var. Kendi kendini motive edebilen çalışanlar istiyor şirketler… Yöneticiler yol göstersin, iş öğretsin istiyorlar ama diğer yandan personelin sürekli sırtını sıvazlamasını istemiyorlar. İnsan kaynakları departmanları yılda birkaç kez etkinlik düzenleyip motivasyonu artırmaya çalışıyor ancak çoğu zaman çalışanlar bu etkinliklere katılmıyor, bunu motivasyon olarak değil, zul olarak görüyorlar. Genellikle hafta sonlarında planlanan bu etkinliklerde, zaten tüm hafta beraber oldukları çalışma arkadaşları ile bir de hafta sonlarını geçirmek istemiyorlar. Yani burada bir sorun var!

Diğer yandan bireysel ya da takım sporlarının tamamında fiziksel gücün ilk sırada geldiğini ve sporcu seçimlerinde ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Peki sporcunun mental olarak güçlü olup olmadığı ölçülüyor mu? Antrenörler moral verebiliyorsa, motivasyonu güçlendiriyorsa sporcu da başarılı oluyor. 90 dakika maçı bırakmamak, fiziksel güçten daha çok mental güç gerektirmiyor mu? Top ayağına geldiğinde gole giden futbolcu karşı takım taraftarlarının tezahüratlarına aldırmadan kaleye giderken gücünü sadece bacaklarından mı alıyor? Fatih Terim’in bu yıl da altına imza attığı başarının en önemli etkenlerinden biri de mental güç değil mi? Peki sporcular her gün kas güçlerini artıran antrenmanlar ve esnetme egzersizlerinin yanında zihin beden bütünlüğü için ne kadar çalışıyor?

Aileler çocuklarını daha ilkokul çağında yüzmeden piyanoya, piyanodan jimnastiğe koşturup duruyor ama her çocuk kendini prens ya da prenses zannediyor. Arkadaşının da prens ya da prenses olduğunu gördüğünde “Anneeeee” diye ağlayarak annesine koşuyor. Oradan duyduğu cümleler ise yine sadece gereksiz ego büyütmesi… Oysa yapılan araştırmalar insanların sadece %8’inin hedeflerine ulaştığını gösteriyor. O zaman bence burada da bir sorun var!

Güne uyandığımızda o günü tamamlamak için bedenimiz fiziksel enerji topluyor ve akşam yeniden yatağa gidinceye kadar depoladığımız enerjiyi harcıyoruz. Peki uykuda mental enerji de depolamış oluyor musunuz? Ne yazık ki günlük hayatımızın stresi ve koşuşturmaları bedenimizi de ruhumuzu da düşündüğümüzden çok daha fazla etkiliyor. Yaşanan uykusuzluk problemleri, dinlenememiş hissi ile uyanma, sürekli kabus görme ve diş sıkma problemleri bilinçaltımızın uykuda ortaya çıkardığı alarm durumları, yani bize verdiği sinyaller. Mesela diş sıkma problemi (bruksizm) çocuklarda da yetişkinlerde de çok yaygın. İnsanların %70’inde görülen bu rahatsızlık kışın daha fazla kendini gösteriyor. Çünkü güneş olmadığında salgıladığımız hormonlar değişiyor, kışın omuzlarımızı yukarıya çekip, göğüs kafesimizi daha çok kapatırken zihnimiz de buna eşlik ettiği için daha depresif ve negatif düşünce yapısına geçiyoruz. Gece dişlerini sıkan insanlar sabahları yüz ağrısı ile uyanıyor, sonra bu ağrılar çene ve çene eklemine ilerliyor. Boyun kasları kısalmaya başladığında ise migren zannettiğimiz baş ağrıları artık kaçınılmaz hale geliyor. O zaman sporcu ya da büyük bir şirket çalışanı olmamız şart değil, hepimizin fünlük hayatında bir sorun var!

Oysa mental olarak güçlü olsak… Önce kendimizi tanısak, yüzleşsek kendi duygularımızla, “ama” demeden, mazeret üretmeden kabul etsek ve sonra çözmek için doğru yollar bulsak. Bizi zayıflatan eksikliklerimizi tamamlasak, bilinçle ve istekle. Kabul edip yargılamadan farkına varsak… Kendimize negatif konuşmadan, kötü davranmadan, nazikçe iyileştirsek ruhumuzu? Detayları düşünüp planlasak, ne istediğimizden daha çok neden istediğimizin önemini anlasak?

Bunun için benim bildiğim en iyi yol meditasyon. Zihnimiz “Ben sabit duramıyorum, sıkılıyorum” dediğinde ona “İşte tam da bu nedenle yapmalıyım” diye cevap verip disiplinle pratik yapsak? Belki ilk günler 3 dakika zihnimizi nefesimize odaklayabiliriz. Ertesi gün 5 dakika, 1 ay sonra 20 dakika meditasyon yapabiliriz. Ve sonra hayatımızdaki değişiklikleri izlemeye başladığımızda meditasyondan keyif almaya başlayacağız. Hem çocuklarımızın hayatının bir parçası olmalı meditasyon hem de bizim. Sporcular, takım oyuncuları, çalışanlar, zor günler yaşayanlar, hayatın hep mutluluk içinde geçeceğini hayal edenler, herkes, HERKES meditasyonu günlük hayatına eklemeli hakikaten.

Mesela ben, bu kadar iyileştirici olduğu bilindiği ve kanıtlandığı halde meditasyonun neden hala psikolojinin bir parçası olarak hastanelerde uygulatılmadığını, neden futbol kulüplerinde düzenli bir yoga ve meditasyon eğitmeninin olmadığını, neden meditasyonun okullarda, üniversitelerde ders olarak eklenmediğini sorguluyorum. Biliyorum ki, insanlar ihtiyaçlarının farkına vardıkça ve talep ettikçe meditasyon yayılacak. bu nedenle sürekli tekrarlıyorum, “Kendini iyileştirenler, çevrelerini de iyileştirirler”.

Sevgiyle,

Leyla Zerger Sidal


Önerilen yazılar