İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerinden nasibini alarak durağanlaşan sanat dünyasını canlandırmak için ortaya çıkan ZERO sanat akımı, tam da ihtiyacımız olan bir zamanda Sakıp Sabancı Müzesi’nde. 10 Ocak’a kadar devam edecek olan Geleceğe Geri Sayım: ZERO sergisine mutlaka yolunuz düşsün…
Almanyalı iki sanatçı; Otto Piene ve Heinz Mack 1957’de başlayıp 10 yıl boyunca sanat dünyasını derinden etkileyen ZERO akımının iki önemli mimarı. İkinci Dünya Savaşı’ndan en çok etkilenen ülkelerden biri olan Almanya’nın durma noktasına gelen sanat hayatını yeniden canlandırmak için kolları sıvayan bu ikili, geleneksel yöntemlerden tamamen uzak, yepyeni bir sanat arayışına girmişlerdi. Onlara göre, savaş sonrası adeta yeni baştan kurulan Almanya gibi, sanat da en baştan, yani sıfırdan başlamalıydı. Bu da ancak boya, kompozisyon, figür gibi sanatın temellerini oluşturan geleneksel yöntemlerden kurtulup, teknoloji ve sürekli gelişen bilimin ışığında, daha önce hiç kullanılmamış malzemelerin kullanılması ile gerçekleşebilirdi. Birkaç yıl sonra kendilerine katılan Günther Uecker ve hemen sonrasında ortaya çıkan heyecan verici işler, tek günlük sergiler ve performanslar sayesinde gerçekten de sanat dünyasını canlandırmayı başardılar. Hem de sadece Almaya’da değil, tüm dünyada.
- Günther Uecker Kozmik Hayat (1961-81)
- Günther Uecker “Çiviler”
- Siyahın Işığında Aranan Ateş
Sanatı sıfırdan yaratma çabası, kendilerine ZERO adını vermelerine ön ayak oldu. Zamanla bu akımın heyecanına kapılan başka sanatçılar da aralarına katıldı ve sonuçta sanat tarihine kazınan bir sanat akımı doğmuş oldu. Sanatta gelenekselleşmeye ve hiyerarşiye karşı çıkan grup, 67’de dağıldıysa da, sonrasında ortaya çıkan birçok yeni akıma ilham kaynağı olmaya devam etti.
Dağılmalarının ardından neredeyse 50 yıl sonra düzenlenen Geleceğe Geri Sayım: ZERO sergisi, işte o dönemde ortaya çıkan koleksiyonun değerli parçalarından oluşan oldukça heyecan ve umut verici bir sergi olarak karşımızda. Tüm dünyayı dolaşıp, İstanbul Bienali ile eş zamanlı olarak ülkemize de gelen bu sergi, son zamanlarda görüp görebileceğimiz en iyi sergi deneyimini de beraberinde getiriyor. Sakıp Sabancı Müzesi’nin üç katına yayılan sergide; ateş, ışık, hareket, uzam, renk, titreşim gibi birbirinden farklı ve ilginç öğeler karşımıza çıkıyor. Sanatçılarının yaşam deneyimlerinden, meraklarından, dönemin siyasi ortamından, teknolojinin nimetlerinden, bilimin olağanüstülüğünden ilham alan eserler, formun ve manifestonun öne çıktığı sanat eserleriyle sanatseverleri adeta büyülüyor.
ZERO sergisi her ülkede farklı farklı eserlerle karşımıza çıkıyor. Bizdeki sergi Lucio Fontana’nın parçaladığı beyaz tuvallerle açılıyor. ZERO akımının yeni ve farklı arayışlar içinde olma halinin en basit dışavurumu olan bu tuvaller, serginin ilerleyen kısımlarında oldukça farklı işlerle karşılaşacak olmamızın ilk sinyallerini de veriyor. Hemen akabinde sanatseverleri karşılayan Yves Klein’in Monokrom serisine ait bir çalışması, serginin en etkileyici rengini adeta kafamıza kazıyor: çivit mavisi. Yves Klein’la aynı dönemde aynı motivasyonla yola çıkan Piero Manzoni, işi bir adım daha ileri götürerek rengi de sanattan çıkarıyor ve sadece beyaza odaklanan işleri ile ZERO akımındaki yerini alıyor.

Otto Piene “Şişme Objeler”
Serginin en akılda kalıcı malzemelerini ise şüphesiz çiviler oluşturuyor. Günther Uecker’in hayatının önemli bir parçası olmuş çiviler, hem araç hem de amaç olarak Uecker’in eserlerinde kendine yer buluyor. Serginin girişinde edinebileceğiniz audioguide’lar sayesinde Uecker’i çivi kullanmaya iten travmaları içiniz buruk bir şekilde öğreniyorsunuz. Hayatındaki travmaları sanat eserlerine yansıtan ise sadece Uecker değil. Otto Piene’nin “Işık Odası” da ortaya çıkış sebebiyle savaşın yarattığı travmalara dayanıyor. Piene’nin metal levhaları delip, içlerine ışık koyarak yaptığı bu yerleştirme, serginin en etkileyici işlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
ZERO sergisinin en eğlenceli kısmını ise Otto Piene’nin gökyüzünü bir tuval olarak kullanma fikrinden ortaya çıkan “Şişme Objeler” oluşturuyor. Palmiyeyi andıran biçimlerdeki rengarenk açık hava heykelleri kah şişip, kah sönerek hareketi de sanatın malzemesi haline getirmeyi ihmal etmiyor. Ancak sergide hareketi baz alan eserlerin asıl sahibi Heinz Mack demek mümkün. Resimler, heykeller ve çeşitli yerleştirmelerle serginin büyük bir bölümünün sahibi olan Mack’ın, ünlü “Light-rotor”ları da sergide mevcut. Daha sergiye girmeden dikkatleri çeken altın mozaik kaplı sütunların da dahil olduğu Sahra Projesi ise Heinz Mack’ın sergide yer alan etkileyici işlerinden bir diğeri.
100 ün üzerinde eserin yer aldığı sergide, yer yer bu işlerin nasıl yapıldığına dair ufak videolar da bulunuyor. Konferans salonunda yayınlanan videolar ise ZERO akımına ve ZERO sanatçılarına dair daha detaylı bilgiler edinmenize olanak sağlıyor.